İlhamını bir tezgah arabasındaki dinamizmden alarak kendilerini aynı zamanda”yeni nesil eğitim atölyesi” olarak ta adlandırabileceğimiz Tezgahçılar‘ı, bir yılı aşkın zamandır takip ediyorum. Kişisel gelişimden, iş ağı kurmaya, nefes tekniklerinden, dramaya, sosyal medyadan, içerik üretimine kadar pek çok farklı alanda atölyeler düzenleyerek kısa zamanda büyük ilgi gören Tezgahçılar ile yolumuz en sonunda geçenlerde gerçekleşen “Barış Özcan ile Hikaye Anlatıcılığının 7 Sırrı” eğitiminde kesişti.
Kanalından hayata dair sanat-tasarım-teknoloji hikayelerini hayranlıkla takip ettiğim, aynı zamanda YouTube‘un dünya çapında seçtiği 12 değişim elçisinden biri olarak seçilen Barış Özcan: “insan hikaye anlatabilen bir canlıdır” diyerek başladığı eğitiminde, hikaye anlatıcılığı formülünün problem, çözüm ve hayalgücü arasında nasıl şekillendiğini aktardı. Ayrıca ne anlatırsanız anlatın, yüzünüze yansıyan en doğru ışıkla “gözlerdeki o parıltının” yansımasının önemini, adeta bir yemeğin gizli sosuymuşçasına dip not olarak eklemeden geçmedi. 🙂
Eğitime, insanlık tarihinde hikayelerin önemini, hikaye anlatmanın insana kattığı değerleri ve bu yeteneğin hayatımızdaki kritik rolünü anlatmaya hikaye anlatıcılığının temel taşlarından olan “ateş” kavramıyla devam etti. Düşünün ki insanlık tarihinde hep bir ateş etrafında hikayeler anlatılmış, yaşam şekillenmiş ve hatta bize de milyonlarca yıl sonrasına bile anı olarak kalmış mağara içi kazılmış imajlar figürler bulunuyor. O dönemde hikaye anlatımında toparlayıcı unsur ateşken belki de günümüzde bir kahve bile olabiliyor. Esas önemli olan, en az iki insanı birleştiren bir oluşum etrafında paylaşımı gerçekleştirmenin büyüsü ve gücü aslında.
Bu arada günümüzde de hala ateşi kullanmıyor değiliz. 🙂 Eğitimden aklıma kazınan yaklaşımlardan; inovasyon ve girişim alanında içinde bulunduğumuz yüzyıla damgasını vuran ve aynı zamanda Virgin kurucusu olan Richard Branson’un bu tekniği hala koruduğu ve takım arkadaşlarıyla evindeki bir kamp ateşi etrafında hikaye anlatım sohbetleri düzenleyerek yeni fikirler ve iş modelleri geliştirdiğini, başarısının arkasındaki küçük detaylardan biri olarak öğrendiğim.
Peki ne oluyor da, beyin bu hikayeleri dinliyor? Beynimizde öne çıkan 3 alan ya da daha doğru bir anlatımla beynimizde tetiklenen 3 ana hormon bulunuyor. Hikaye anlatımında ise bu 3’ünü temsil eden 3 yaklaşım bulunuyor: Ethos, Pathos ve Logos. Latince kökenli bu 3 temel taşını, günlük dile çevirirken Etik-Duygu ve Mantık olarak aktarabilirken, bu 3’ünün hikaye anlatımında birbirleriyle nasıl bir etkileşimle yansıdıklarını ise, en iyi Harry Potter açıklamakta. 🙂
Evet, eğer biraz dikkat edersek, izlediğimiz her filmde veya dinlediğimiz her hikayede kahraman ana karakter olarak birleştirici etkisiyle bir güven kaynağı olarak hikaye ya da filmde başroldeyken, yardımcı karakterlerden mutlaka biri duygusal yönü ağır diğeri ise mantık savunucusu rolüyle karşımıza çıkarak hikaye ya da filmin o inişli çıkışlı sahnelerini, ruhuna heyecan katarak bizi bir “yolculuğa” çıkarıyor ve hem kalbimize hem beynimize ulaşıp bizi o yolculukta A noktasından B noktasına götürüyor öyle değil mi?
Her yolculuk aslında bir değişim demek ve her yolculukta yeni hikayelerle yeni fikirler öğreniyoruz. Tezgahçılar sayesinde, keyifli ve bir o kadar da ufuk açıcı bu eğitimin sonunda “fikirleri hikaye formunda anlatabilme becerisi belki de öğrenip öğrenebileceğimiz en önemli kabiliyettir” diye sunumunu tamamlayan Barış Özcan’ı takip etmek isterseniz buraya tıklayarak Youtube kanalına hemen abone olabilirsiniz. Hikaye anlatıcılığı üzerine bu kadar değinmişken, blog yazımı kendisinin “Yedi Yılda Bir” isimli TedX konuşmasıyla tamamlıyorum. Gözlerimizdeki ışık hep parıldasın! 🙂
“Hikaye Anlatıcılığının Etkisi ve Formülü Nedir?&rdquo için 1 yorum